İlçe ve bölge olarak doğal anlamda oldukça fazla ve ilginç, jeolojik ve biyolojik çeşitliliğin içinde yaşıyoruz. Bölgemizin dağlık ve geçmişinde aktif volkanların bulunması bu özelliğe ve güzelliğe zemin hazırlamış.
Doğada yaptığımız yürüyüşler/ geziler sırasında gördüğümüz bazalt, andezit, silis türü kayaçların çeşitliliği karşısında etkileniyor ve bunların nasıl olup da bu çeşitlilikte olabildiklerini merak edenimiz çoktur.
Ya da tepelerin, Işık Dağı, Aluç Dağı, Kavaklı Dağ, Hıdır Dağı gibi dağların ve Alicin, Eğerli, Kirmir gibi vadilerin nasıl bu denli farklı biçimlerde oluştuklarını, dere kenarlarında bir çakıl taşını elimize alıp, onun kim bilir nerelerden taşınmış olabileceğini, kendi kendinize sorduğumuz olmuştur.
Beşkonak' daki Bazalt Sütunları ve Fosil yatakları, Karagöl, Kızık, Aşağı Ada ve Salın yolundaki fay kırıkları, Taşlıca' daki Gelin Kaya ve Kaplumbağa Kardeşler, Soğuksu Milli Parkı ve Çamlıdere Yahşihan&Pelitçik köylerindeki Fosil ağaç ormanı hem bu tür sorular sormamızı sağlıyor hem de bizde doğaya karşı bir hayranlık uyandırıyor.
Yerkürenin Haklarına İlişkin Uluslararası Bildirge'ye göre özetle, "Nasıl ki yaşlı bir ağaç, büyümesinin ve yaşamının tüm izlerini taşıyorsa, üzerinde yaşadığımız gezegenimiz Dünya da geçmişiyle ilgili anılarını içinde barındırıyor... Kayıtlara da benzetebileceğimiz bu anılar, hem yerkürenin derinliklerinde, hem yüzeyinde, hem kayaçlarında, hem diğer oluşumlarda yazılı. Bugüne kadar, daha çok, kültürel mirasımızın korunmasına önem verdik. Ancak, artık doğal mirasımızı, çevremizi korumanın zamanı geldi. Yerkürenin geçmişi, insanlığın geçmişinden daha az değerli değil; onu korumayı öğrenmemizin zamanı geldi.
Bunun için, geçmişini öğrenmemiz, yani insanlığın ortaya çıkışından çok önce yazılmaya başlanan ve pek çok anıdan oluşan bu 'kitabı' okumamız, kısaca jeolojik mirasımıza önem vermemiz gerekiyor. Biz insanlar ve yerküre, korumakla yükümlü olduğumuz ortak bir mirası paylaşıyoruz. Herkes şunu bilmelidir ki, çevreye verilen en küçük bir zarar bile geri dönüşü olmayan kayıplara yol açmakta. Bu nedenle, 'gelişme' uğruna atılan adımlar sırasında, bu mirasın tek olduğu hiç bir zaman unutulmamalı, ona saygı duyulmalı."
"jeopark" kavramı, 1991 yılında, Fransa'nın Digne kentinde düzenlenen Birinci Uluslararası Jeolojik Mirasın Korunması Sempozyumu sırasında 30'dan fazla ülkeden gelen 100'ü aşkın katılımcı tarafından imzalanan bu bildirgeyle ortaya çıktı.
Bildirgede de vurgulandığı gibi, o güne değin pek çok ülkede kültürel mirası ya da belli bir bölgedeki bitki örtüsünü korumaya yönelik stratejiler uygulanmaktaydı. Ne var ki, bilimsel açıdan önemli, yerkürenin oluşumuna ışık tutan, ya da estetik değeri olan jeolojik oluşumların korunmasıyla ilgili herhangi bir önlem alınmamış, yürürlükte olan pek çok çevre koruma programı, jeolojik oluşumların bilimsel ve estetik değerini önemseyecek biçimde tasarlanmamıştı. Oysa, jeolojik miras niteliğindeki yerler, hem yerkürenin oluşumunu daha iyi anlamamız, hem de bu bilgilerin gelecek kuşaklara aktarılması bakımından çok önemli.